21 Temmuz 2017

Brüksel / BELÇİKA

Brüksel / BELÇİKA


7’inci gün… Brüksel… en eğlenceli geçen gün….


Önceki gün Paris gezisinden sonra, gece 11.30 gibi ablamların yaşadığı şehir Sint-Niklaas’a vardaık. Bu gün de Brüksel gezisi yapmaya karar verdik. Brüksel’e giderken yolda bir çok araç bizi durdurdu. Arabanın plakasını türk plası olduğunu görünce: “Abi, hoş geldiniz…. Abi bir şey’e ihtiyacınız olursa bizim telefon numaramız… “ gibi şeyler hep duyduk. Gurumuz okşandı. Türk plakalı bizim gibi deliler yoktur herhalde diye düşünmeden edemedik. Belçika’da yaşayan Türklerden çok memnun kaldık. Çok sıcak karşılandık.


Brüksel’e gediğimizde gezimiz’e ilk önce Kraliyet sarayından başlamaya karar verdik. Kral’ın yaşadığı ev… Genelde kral evinde olmadığı zamanlar, halk belli bir bölümüne girip geze biliyormuş. Bizim gittiğimiz gün kral’ın evde olacağı tutmuş olacak ki haliyle biz de dışarıdan bakmakla yetinmek zorunda kaldık. Ablamın dediğine göre Belçika’da kraliyet ailesine ait bütün mülklerin çitlerinde altın yaldız varmış. Onlardan anlaşılıyormuş hangi mülk kraliyet ailesine ait diye. 




Kraliyet sarayın karşısında “Parc de Bruxelles” bulunuyor. Park kraliyet ailesine aitmiş, fakat kraliyet ailesi halk’a hediye etmiş park’ı.


“Mont des Arts”’tan ilerleyerek şehrin diğer turistik yerlerine ilerledik. 




Brüksel’e gelince wafle yemeden olur mu hiç? Porsiyonlar çok büyük ve bir porsiyon’u bitiremiyor insan. Güzel hediyelikler var, fakat gözüme çok pahalı geldiler. 
  



Mağazaların vitrinlerine baka baka “Manneken Pis”… Çiş yapan çocuk heykeli’ne doğru ilerledik. Kutlama varmış: çiş yapan çocuk bira çiş yapıyor… etraftaki kalabalık bardaklarına bira dolduruyor… müzik çalıyor… dans ediyorlar… 




Bir an anlayamadım nasıl oldu, biri tuttu elimden benimle dans etmeye başladı… şaşkınlığımı anlatamam… biraz dan edince tahmin ettim arkamdan ıslatmaya çalıştıklarını… kaçmaya çalıştım, ama dans ettiğim bey flamanca “olmaz öyle…” gibi bir şeyler dedi… ıslanmam lazımmış…”iyi, ıslanalım o zaman” dedim ben de… sırtım su mu oldu… bira mı oldu, anlayamadım… ıslandıktan sonra her kes alkışlamaya başladı, sanki büyük bir şey olmuş gibi… gülme krizine girmeden önce kalabalığın arasından usulca sıvışa bildik.




“Grand-Place” meydanına geldiğimizde, meydan’a kapısı olan “Brussels City Hall”… Brüksel Belediye Binası’nda nikah varmış. Kapılar açıktı. Kapılar da devasa kapı. Ortaça’da o kapılardan ev sahipleri atlarla giriyormuş. Bir an kendimi bir ortaçağ filminde sandım. Belediye binası kraliyet ailesine aitmiş, fakat kral belediyeye hediye etmiş. Biz de nikah’a şahitlik edelim dedik. Gelin ve damadı beklerken, belediye binasının bahçesinde Brükselli bir adam bana anlatmaya başladı… yerde siyah taşlardan oluşan bir güneş şekli vardı… tam ortasındaki taş Brüksel’in orta noktasıymış… “Bürksel’in orta noktasını da görmüş olduk… O sırada gelin ve damat çıktı, herkes alkışlamaya başladı. Haliyle biz de alkışlamaya başladık. Kimdiler, neyin nesiydiler bilmiyorum, ama mutlu olmalarını dilerim.




Yeterince dolaştıktan sonra ve Brüksel çikolatalarımızı aldıktan sonra otopark’tan arabaya bindik. Ablam tarif etti, gitmişken “Atomium”’u da görmemizi istedi. Oraya gittik, fakat otopark bulamadık, yol kenarına da arabayı bırakmayı göz’e alamadık. Pek araştırma yapmamıştım Atomium’la ilgili, ama daha sonra başka arkadaşların içine girdiğini görünce, içine de girildiğini anladım. Yolum düşer mi tekrar Brüksel’e bilmiyorum, ama düşerse eğer, Atomium’un içine de girmeyi isterim.




Brüksel’deki en önemli izlenimim, insanlar çok eğlenceli ve sıcakknlı. Onlar gibi hayatım olmasını isterdim… dertsiz…tasasız… 

0 yorum:

Yorum Gönder

 

My Trip Stories Copyright © Design by nesrin013 Blogger Template